Basel I, II derken şimdi Basel III! Yakın geçmişte (2007) önemli ataklar yaşanan ve hala da devamını yaşamakta olduğumuz küresel krizin özeti olarak gösterilen likidite sıkıntıları ve akıl almaz kaldıraç oranlarına getirilmesi gereken tedbirler açısından, mevcut düzenlemelerin yetersiz kaldığı yönündeki genel teamül Basel III’ün doğmasının en önemli sebebidir, ve bu sebepledir ki ilgili düzenlemenin getirdiği en önemli yenilikler ve farklılıklar yeni sermaye düzenlemeleri, kaldıraç oranları sınırlamaları ve zorunlu likidite oranlarıdır.
12 Eylül 2010’da kabul edilen ve 2013-2019 yılları arasında kademeli olarak hayata geçirilecek Basel III kriterleri, finansal krizle birlikte Basel II’deki eksiklerin giderilmesini amaçlayan ek bir düzenlemedir.
Likidite Karşılama Oranı (Liquidity Coverage Ratio-LCR) Nedir?
Basel III’te likiditelerin güçlendirilmesine ilişkin olarak yer verilen oranlardan ilki Likidite Karşılama Oranı (Liquidity Coverage Ratio)’dır.
Bu rasyo ile amaçlanan, Bankanın, yerel otorite tarafından belirlenecek olan likidite stres senaryosu doğrultusunda, 30 günlük zaman diliminde tüm likidite gereksinimlerini sağlayabilmesidir.
Bu kapsamda; bankanın likit varlıklarının1 toplamının, 30 günlük süre içinde gerçekleşmesi beklenen net nakit çıkışı2 rakamına bölünmesi ile bulunacak orana Likidite Karşılama Oranı denmekte ve bu oranın en az %100 olması hedeflenmektedir.
Ülkemizde halihazırda, Yasal Likidite Hesaplamalarında, Likidite Karşılama Oranı ile benzerlik gösteren, yabancı para ve toplam bazında ayrı ayrı likidite gereklilikleri uygulanmaktadır. Bu sebeple Türk bankacılığı açısından çok yeni olmayan bir uygulamadan bahsedilmektedir.
Net İstikrarlı Fonlama Oranı (Net Stable Funding Ratio-NFSR) Nedir?
Bankanın mevcut istikrarlı fonlama tutarının, ihtiyaç duyulan istikrarlı fonlama tutarına bölünmesi suretiyle bulunacak olan orana Net İstikrarlı Fonlama Oranı denmektedir. Bu oranın da tıpkı Likidite Karşılama Oranı gibi en az %100 olması hedeflenmektedir.3
Bu iki orandan Likdite Karşılama Oranı için 2011’de geçiş dönemi başlamak üzere 2015’te, Net İstikrarlı Fonlama Oranı için ise 2012’de geçiş dönemi başlamak kaydı ile 2018’de uygulama zorunluluğunun getirilmesi hedeflenmektedir.
Sermayenin Güçlendirilmesine Yönelik İlave Tedbirler
Basel III ile birlikte amaçlanan hususlardan bir diğeri de sermayenin daha güçlü hale getirilmesidir. Bu kapsamda Basel III’te “çekirdek sermaye”4 tanımı güçlendirilmiş olup, indirim kalemlerinde de yeni bir düzenlemeye gidilmiştir.
Asgari çekirdek sermaye oranı ve asgari birinci kuşak sermaye oranının aşamalı olarak yükseltilmesi hedeflenerek 2013’ten 2015’e kadar olan dönemde; çekirdek sermaye oranının5 %2’den %4,5’e; asgari birinci kuşak (ana) sermaye oranının ise %4’ten %6’ya çıkarılması hedeflenmektedir.
Sermaye Tamponları
Sermayenin güçlendirilmesine yönelik bir ilave tedbir ise sermaye tamponu uygulamasıdır. Amacına istinaden çeşitlendirilerek mevzuata dahil edilmiştir.
Küresel kriz de göstermiştir ki bankaların olağanüstü koşullarda sistemi zora sokmadan ayakta durabilmeleri için öncelikle ve kesinlikle güçlü sermayelerinin olması ve taahhütlerini zamanında yerine getirebilmeleri elzemdir. Zira, bu taahhütlerden bir tanesindeki gecikme veya hiç gerçekleşmeme durumu, adeta bir domino taşı yıkımı gibi sisteme yük bindirerek, sıkıntıyı bireysel olmaktan çıkarıp, sistemsel hatta, yakın geçmişte yaşananlarda görüldüğü üzere, küresel sıkıntıya dönüştürmektedir. İşte bu nedenle, bankaların sermayelerinin olağanüstü durumlara hazırlıklı olmalarını sağlamak yönünde bir ilave tedbir olarak tamponlar tesis edilmiştir.
Bunlardan ilki “Capital Conservation Buffer” dediğimiz “sermaye koruma tamponu”dur. Çekirdek sermaye gerekliliğine ilaveten tesis edilecek olan koruma kalkanının, 2016 yılında %0,625’ten başlanarak 2019 yılı başına kadar aşamalı olarak artırılarak, en son 2019 yılında %2,5 seviyesinde olması hedeflenmektedir.
Bir başka sermaye tamponu ise “Countercyclical Buffer” yani “konjonktür karşıtı (döngüsel) sermaye tamponu”dur. Yerel otoriteler, kredi büyümesinde olağanüstü bir gelişme olduğunu ve ciddi bir sistemsel risk ortamının doğduğunu düşündüklerinde %0-2,5 arasında olan bir oranda sermaye tamponu zorunluluğunu hayata geçirebileceklerdir. Burada yerel otoritelerin bu kararı almaları için geçerli ortamın özelliklerinin ne olduğu konusunda da Basel Komitesi tarafından ayrı bir doküman hazırlanmıştır. 6
Kaldıraç Oranı
Küresel krizde bir diğer büyük sorun tespiti de yüksek kaldıraç oranları idi. Bu sebeple Basel III bu alanda da tedbirlere yer vermektedir.
Bilanço dışı kalemler (belirli oranlar doğrultrusunda dönüştürerek) ve aktifler toplamı ile ana sermaye arasında risk bazlı olmayan bir asgari oranın7 tesis edilmesi planlanmaktadır. Basel Komitesi 2013’ten 2017’ye kadar olacak bir paralel uygulama döneminde Tier 1 sermaye kaldraç oranı olarak minümum %3’lük oranı test etmeyi hedeflemektedir. Bu hedeflenen oran ile 2018’den itibaren ana sermayenin yaklaşık 33 katı kadar bir bilanço büyüklüğünün oluşturulmasına izin verilmektedir.
Yukarıda belirttiğimiz başlıklara karşı taraf riskinin hesaplanması, alım satım hesapları ile ilgili sermaye gerekliliği hesaplamasında yapılan değişiklikler gibi birkaç başlık daha ilave etmek mümkündür.
SONUÇ:
12 Eylül 2010 tarihi itibarıyla kamuoyuna açıklanan Basel III, “küresel krizde Basel II yeterli olamadı” eleştirisine karşılık olarak Basel Komitesince hazırlanmış ilave bir metin olup, Basel II hükümlerini ortadan kaldırmazken, mevcut hükümlere ilaveten yeni hükümler tesis etmektedir. Küresel krizin en önemli sebepleri olarak ilan edilen yüksek kaldıraç oranları (yüksek borçlanma), yetersiz likidite ve yeterince güçlü olmayan sermaye yapısı, vb. unsurlara birer açılım getirmesi sebebi ile Basel III’in finansal sisteme katkısının olmayacağını söylemek mümkün değildir. Zira, belirlenen ilave rasyolar Bankaları olağanüstü durumlarda da taahhütlerini yerine getirebilecek güçlü sermaye ve likiditeye zorlayan yeni hükümlerdir. Bu ve benzeri tüm hükümlerin uygulama başarısı getirebilmesi ise, mevzuatı uygulaması beklenen ülkelerdeki yerel otoriteler tarafından gerçekleştirilecek olan denetimler ve yakın takiplere de önemli oranda bağlıdır.